3 sene önce
3 sene önce

III. Selim kimdir hayatı

■SELİM III Halim (İstanbul 1761 – ay. y.1808), türk padişah (1789-1807). Mustafa III ile gürcü kökenli Mihrişah Sultan’ın oğ-lu. Sarayda, hoşgörülü bir padişah olanamcası Âbdülham’ıt l’in gözetiminde iyi bir
öğrenim ve eğitim gördü. Özellikle müzik ve edebiyatla ilgilenen veliaht şehzade Selim, arapça, farsça ve fıkıh öğrendi.

Abdülhamit l’in ölümü üzerine (1789) Rusya ve Avusturya’ya karşı sürdürülen 1787-1792 savaşı sırasında tahta çıkan Se­lim III, veliahtlığından beri tasarladığı kök­lü yenileştirme hareketlerini bu savaşın bi­timine kadar ertelemek zorunda kaldı. Re­van köşkü’nde düzenlediği bir toplantıda vezirlerine hiçbir gerçeğin kendisinden gizlenmemesini buyurdu. Bu kesin buy­ruğuna karşın Fokşan ve Boza (Buza) bozgunlarının ardından Belgrad’ın avus- turya birliklerince işgal edildiğini kendisi­ne bildirmekten çekinen sadrazam Cena­ze Haşan Paşa’yı görevden alıp yerine Cezayirli Palabıyık Gazi Haşan Paşa’yı ge­tirdi. Yaş* antlaşmasıyla (1792) başlayan barış döneminde artık iyice bozulmuş olan Yeniçeri ocağı dışında düzenli, yeni bir ordu kurmaya karar verdi. “Nizamıcedit” adlı bu ordu, batı orduları gibi eğiti­lecek, Avrupalılaşın geliştirdiği çağcıl si­lahlarla yeni savaş taktiklerini uygulaya­caktı. Başlangıçta 12 000 kişiden oluşan bu ordu, Avrupa’dan getirtilen subayların ve askerlik uzmanlarının gözetiminde İs­tanbul’da ve Anadolu’nun çeşitli yerlerin­de eğitilmeye başlandı.

Masraflannı karşı­lamak için de geleneksel osmanlı kuruluş­larından ayrı olarak, tımar vb. bazı vergi dışı akarları kapsayan “iradı cedit” adlı ye­ni bir gelirler hâzinesi oluşturuldu (1793). Yine batılı teknisyenlerin gözetimi altında, modern silah ve cephane yapan fabrika­lar kuruldu; türk subaylarını eğitmek ama­cıyla teknik okullar açıldı. Aynca, ıslahat hareketlerine ayak uyduramayan yaşlı sadrazam Melek Mehmet Paşa azledile­rek yerine izzet Mehmet Paşa getirildik­ten (1794) sonra yönetim mekanizmasını yenilemek için bazı girişimlerde bulunul- duysa da bu çabanın başarı oranı düşük oldu. Öte yandan Yeniçeri ocağı’nın Ni- zamıcedit’e karşı düşmanca bir tavır takın­ması üzerine kimi vezirlerinin önerisiyle yeni ordunun kullanım alanını ve sayısını sınırlı tutan padişah, böylece ıslahat ko­nusunda ilk geri adımını atarak ödün ver­mek zorunda kaldı (1795).

Bu arada, za­manının büyük bölümünü bağımsız dav­ranışlara yönelen Afrika’daki Garp ocak­ları, yerli beyler elinde kalan Mısır, buyruk dinlemeyen Cezzar Ahmet Paşa’nın ege­men olduğu Suriye, kölemen yönetimi alı­na giren Bağdat ve yöresi, Vahhabiler’in dinsel bir yönetim kurdukları Necit sorun­larına; Anadolu ve Rumeli’de derebeylik hevesine kapılan âyandan güçlü kişilerin, özellikle Pazvantoğlu’nun çıkardığı ayak­lanmaları bastırma uğraşılarına ayıran Se­lim III (1797), Mısır seferine çıkan Napolö- on Bonaparte’ın İskenderiye’yi ele geçir­mesi üzerine (1798), İngiltere ve Rusya ile anlaşarak Fransa’ya savaş ilan etti. Mısır’ dan Suriye’ye yönelen Bonaparte, bura­da Cezzar Ahmet Paşa’nın savunduğu Akkâ kalesini kuşattı (1799). Akkâ’yı ala­mayan Napolöon ülkesine döndükten sonra yapılan türk-fransız barışıyla (1802), Mısır’da savaş sona erdi. Ancak, bu kar­gaşa ortamından ve oralardaki türk kuv­vetlerinin azlığından yararlanarak Taif’i ku­şatan Vahhabiler Mekke’ye girdiler (1803). Durumun kötüye gitmesinden korkup gö­revden aynlan Kör Yusuf Ziya Paşa’nın ye­rine böstancıbaşı Hafız İsmail Paşa sad­razamlığa getirildi; Mısır’da büyük nüfuz kazanan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mı­sır valiliği onaylandı (1805).

Öte yandan, Nizamıcedit’in iyice güçlenerek kökleş­mesini, İstanbul’la Anadolu’dan sonra Ru­meli’de de kurulmasını isteyen padişah, 25 bin nizamıcedit askerini Karaman bey­lerbeyi Kadı Abdurrahman Paşa komuta­sında Rumeli’ye gönderdi. Aslında Niza- mıced’ıt’e karşı olan sadrazam Hafız İsmail Paşa, veliaht şehzade Mustafa ile gizlice anlaşarak Rusçuk âyanı Tirsinikli İsmail Ağa’ya yolladığı adamlar aracılığıyla onu direnişe çağırdı. Böylece öteki Rumeli âyanlarını da çevresine toplayan Tirsinik­li, Edirne üzerine yürüdü. Yeniçeri ocağı’y- la ilmiye sınıfının ve bazı tutucu devlet adamlarının da bu gizli girişime katılma­ları üzerine durumun çok ciddi bir ayak­lanma hareketine dönüştüğünü gören Se­lim III, bir görevi de başına buyruk Rumeli âyanını cezalandırmak olan Kadı Abdur­rahman Paşa’yı Tekirdağ’dan geri çevir­di.

Nizamıcedit askerinin çekilmesinden sonra iyice azıtan ayaklanmacılar, Tekir­dağ’a kadar ilerledilerse de önderleri Tir­sinikli’nin öldürülmesi üzerine yerine Alemdar* Mustafa Paşa’nın Rusçuk âya- nt olması, Eğribozlu İbrahim Paşa ile Serez âyanı İsmail Bey’in olumlu çabaları ve bu hareketi başlatan Hafız İsmail Paşa’ nın azledilerek Keçiboynuzu İbrahim Hil­mi Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesi so­nucu, ayaklanma İstanbul’a sıçramadan yatıştırıldı. Ancak, buyruğunda 30 bin ki­şilik bir nizamıcedit kuvveti bulunan pa­dişahın duygusal davranarak tutuculara ikinci kez ödün vermek gibi bir zayıflık be­lirtisi göstermesi, yenilikçileri düş kırıklığı­na uğrattı (1806). Bu arada, Rusya, Avus­turya ve Devrim Fransası hesabına çalışan ajanların kışkırttığı sırp milliyetçileriyle Paz­vantoğlu’nun ayaklanarak Belgrad’ı işgal etmeleri (1806), yeni bir Tûrk-Rus savaşı (1806-1812), Selim lll’ü, ordusunun büyük bölümünü oluşturan Yeniçeri ocağı’yla anlaşmak zorunda bıraktı.

Öte yandan, Memleketeyn’in (Eflak-Boğdan) Rusya’ya ve Çanakkale boğazının Ingiltere’ye tes­limini isteyerek Çanakkale boğazı’nı zor­layan İngiliz donanmasının İstanbul önle­rine gelmesi; Vahhabiler’in Hicaz’ı istila et­mesi; İskenderiye’nin İngilizler’e teslim ol­ması; Rusya seferindeki ordudan sürekli kötü haberler alınması gibi olumsuz olay­lar da halkın padişaha olan güvenini sarstı (1807). Şiddetli bir muhalefetle karşılaştı­ğında hemen sinen, kendi başlattığı ye­nilik hareketlerini, özellikle Nizamıcedit or­dusunu her zorluğa karşın destekleyecek güçten yoksun olan Selim III, veliaht şeh­zade Mustafa ile işbirliği yapan sadaret kaymakamı Köse Musa Paşa ve şeyhülis­lam Topal Ataullah Efendi’nin başında bu­lunduğu tutucuların düzenledikleri Ka­bakçı* Mustafa ayaklanması’nı da elinde olanak varken engellemekten kaçınınca, tahttan indirildi (1807). Nizamıcedit aske­rini dağıttıktan sonra sarayda hapse atı­lan Selim lll’ün yerine geçen amcaoğlu Mustafa IV (1807-1808) tarafından yöneti­len tutucular, yenilik hareketlerine son ver­diler ve ıslahatçıların çoğunu öldürdüler. Ancak, sağ kalan ve Rusçuk* yâranı di­ye anılan bazı yenilikçiler, Alemdar Mus­tafa Paşa’nın çevresinde toplanarak Se- lim’i yeniden tahta çıkarmak için çalışma­lara başladılar. Bu amaçla ordusunun ba­şında İstanbul’a giren Alemdar Mustafa Paşa, önce BabIâli’yi, ardından da Top- kapı sarayı’nı bastı (1808). Önlem alarak sarayın iç kapılarını hemen kapattıran Mustafa IV, tahtı yitirmemek için de eski padişahla kardeşi Mahmut’un (sonradan Mahmut II) öldürülmesini buyurdu. Oda­sını basan cellatlara karşı kendisini elin­deki neyle savunmaya çalışan Selim III öl­dürülürken, damdan kaçırılan şehzade Mahmut güçlükle kurtuldu. Selim III, La- leli’de babası Mustafa lll’ün yaptırdığı ca­mi yanındaki türbesine gömüldü. Mahmut II, tahttan indirilen ağabeyi Mustafa IV’ün yerine padişah oldu (1808).

Doğu ve batı kaynaklarında “büyük yenilikçi” diye tanımlanan Selim III, aslın­da sanatçı ruhlu kişiliğine uygun olarak çok duygulu, ince, duyarlı ve lakabından da anlaşılacağı gibi yumuşak huylu (ha­lim) bir padişahtı. Koca bir imparatorluğu çekip çevirmek için gerekli sertlikten, ka­rarlılıktan ve siyasal esneklikten yoksun bulunması, bir bakıma kendi acı sonunu hazırlayıcı eksiklikler oldu. Müzik ve şiirle yakından ilgilendi. Tanbur ve ney çalar sa­rayında Sadullah Ağa başta gelmek üze­re dönemin ünlü müzik adamlarının katıl­dığı çalışmalar sürdürülürdü. Hamparsum ve Abdülbaki Nasır Dede onun dönemin­de nota sistemleri oluşturarak birçok bes­teyi yazıya geçirdiler. Aralarında suzidila- ra, şevkefza, evcara makamları da yer alan 14 yeni makam oluşturdu; sanat de­ğeri çok yüksek besteler yaptı: Suzidilara mevlevi âyini ve peşrevi, hafif beste (“Çin-i gisusuna zincir-i teselsül dediler”), nakış yürük semai (“Ab ü tabıyla bu şeb hane­me canan geliyor”) vb. Mevlevi tarikatını benimsemişti. Sık sık Galata mevleviha- nesi’ne giderek ayin dinler, şair Şeyh Ga­liple söyleşilerde bulunurdu. İlhami mah­lasıyla yazdığı şiirleri Divan’ında derlen­miştir.

 

Paylaşın