SELİM I Yavuz (Amasya 1470 – Sırt, Çorlu, 1520), türk padişah (1512-1520). Fatih Sultan Mehmet’in torunu, Bayezit II ile Dulkadıroğulları’ndan Ayşe Hatun’un oğlu. Babasının sancakbeyliği sırasında dünyaya geldi. Bayezit ll’nin dört oğlu Amasya sancakbeyi veliaht şehzade Ahmet, Teke ve Hamit sancakbeyi şehzade Korkut, Karaman sancakbeyi şehzade Şe- hinşah ve Trabzon sancakbeyi şehzade Selim arasındaki taht kavgası, daha ba- balannın sağlığında başladı. Sadrazam Hadım Ali Paşa tarafından da desteklenen Amasya sancakbeyi veliaht Ahmet, Selim’in 14 yaşındaki oğlu şehzade Süleyman’ın (sonradan Kanuni) Bolu sancağına atanmasını İstanbul’a giden yolun üzerinde bulunduğu gerekçesiyle istemeyince, şehzade Süleyman Kırım’da Kefe sancakbeyliğine gönderildi (1509). Yine aynı yıl bu kez de şehzade Korkut İstanbul’a daha yakın olmak için Teke’den Manisa sancakbeyliğine alınmasını istedi. Bu isteği kabul edilmeyince de maiyetiyle birlikte memluk hükümdarı Kansu Gavri’ye sığındı. Ancak sadrazam Ali Paşa’nın aracılığıyla affedildikten sonra yeniden Teke sancağına döndü. Babasının veliaht şehzade Ahmet lehine tahttan çekilmeye karar verdiğini öğrenen ve gerektiğinde Edirne ile İstanbul üzerine yürüyebilecek bir durumda bulunmak için Rumeli sancaklarından birine atanmasını isteyen Trabzon sancakbeyi şehzade Selim, bu başvurusunun reddedilmesinin ardından, oğlu Süleyman’ı ziyaret bahanesiyle Karadeniz’den gemilerle Kefe’ye geçti (1511).
Kayınpederi olan Kırım hanı Mengli Gi- ray’dan da yardım görerek 20 bin kadar askerle Edirne üzerine yürümeye başladı. Bu arada, kardeşi Selim’in Kırım’dan Rumeli’ye geçtiğini duyan şehzade Korkut da İstanbul’a yakın olmak için hemen yola çıkıp Manisa sancakbeyliğini işgal etti. Sancağın başsız kalmasını fırsat bilen Teke alevileri, Şahkulu denen safevi yandaşı dedenin önderliğinde yönetime karşı ayaklandılar. Şahkulu ayaklanmasını bastırmakla görevlendirilen sadrazam Hadım Ali Paşa, veliaht şehzade Ahmet’le güçbirliği yapmak için geldiği Amasya’da ona, Şahkulu’na karşı kazanılacak bir zaferden sonra tahta çıkarmak için söz verdi. Bu arada, Kefe’den Edirne üzerine yürüyen şehzade Selim, Çukurçayır’da babasının ordusuyla karşılaştı. Şehzadeye Rumeli’de Semendire (Smederevo) sancağı verilerek, babayla oğul arasında bir barış yapıldı. Bu barıştan sonra padişah İstanbul’a, şehzade Selim de Semendire’ ye doğru yola çıktı. Öte yandan, ayaklanmacılara karşı yapılan Gökçay savaşı’nda sadrazam Ali Paşa ölünce, veliaht şehzade Ahmet’in bozguna uğrayan düşmanı izleyeceği yerde kaçıp Amasya’ya dönmesi, onu askerin gözünden düşürürken, ordu tam anlamıyla şehzade Selim yanlısı oldu.
Bu sırada, Karaman sancakbeyi şehzade Şehinşah eceliyle öldü. Bunun üzerine Semendire yolundan geri dönen şehzade Selim, Edirne’yi işgal etti. Burada hükümdarlığını ilan ederek hâzineyle yönetime elkoyduğu gibi, cezaevlerini açtırdı ve kendi adına görevliler atamaya başladı; sonra da 30 bin kişilik ordusuyla İstanbul üzerine yürüdü. Ancak, Uğraş- deresi* savaşı’nda babasının kuvvetlerince bozguna uğratıldı ve Kefe’ye kaçarak canını güçlükle kurtarabildi. Savaştan sonra İstanbul’a dönen Bayezit II, şehzade Ahmet’i tahta çıkması için başkente çağırdı. İstanbul’a girmek üzere Maltepe’ ye gelen şehzade Ahmet, yeniçerilerin ayaklanarak Üsküdar’la İstanbul arasında her tür bağlantıyı kestiklerini, şehzade Selim lehinde gösteriler düzenlediklerini, Ba- bıhümayun önünde toplanıp sadrazam Hersekzade Ahmet Paşa’yı azlettirdiklerini ve yerine Koca Mustafa Paşa’nın atanmasını sağladıklarını haber alınca, İstanbul’a, Anadolu’ya egemen olduktan sonra girmeye karar verdi, Maltepe’den geri döndü. Ordusuyla Konya üzerine yürüyüp ölen Şehinşah’ın oğlu ve ardılı şehzade Mehmet’ten kenti teslim aldı. Burada padişahlığını ilan edip, babasının yolladığı elçiyi bile öldürtünce, yeniçerileri yatıştırmak amacıyla kendisine Semendire sancakbeyliği geri verilen şehzade Selim’in Kırım’dan Rumeli’ye gelmesine izin çıktı.
Bu arada, Anadolu’yu ele geçiren ağabeyi Ahmet’ten korkan Korkut, gizlice İstanbul’a gelerek Yeniçeri ocağı’na sığındı. Ye- niçeriler’den sadece Selim tahta çıktığı takdirde canına dokunulmayacağına ilişkin güvence alan şehzade, daha sonra saraya gidip elini öptüğü babasından af diledi. Bu karmaşık durumun bir çözüme kavuşmasını isteyen yeniçeriler, ikinci kez Babıhümayun önünde toplanıp aleviler karşısında yeterli cesareti gösteremeyen Ahmet ile büyük bir bilim adamı olmasına karşın iyi bir savaşçı olmadığı gibi, çocuğu da bulunmayan Korkut’u değil de şehzade Selim’i başlarında padişah olarak görmek istediklerini açıkça bildirdiler (1512). Bayezit ll’ye isteklerini zorla kabul ettiren yeniçeriler, hemen ardından da şehzade Selim’i İstanbul’a çağırdılar. Parlak bir törenle karşılanıp İstanbul’a giren şehzade Selim, Yenibahçe’de kendisi için kurulan otağa geldi. Durum bu aşamadayken bile tahtında ölmek istediğini söyleyerek direnişini sürdüren Bayezit II, çekici vaatlerle kandırmaya çalıştığı oğluyla pazarlığa girişti. İşin uzaması üzerine yeniçerilerle sipahilerin saray önünde yaptıkları gösterilere halk da katılınca, vezirler padişaha saltanattan çekilmesini önerdiler. Çaresizliğini anlayan yaşlı ve hasta Bayezit, 42 yaşındaki oğluna tahtını bırakmak zorunda kalırken, Selim I de dokuzuncu osmanh padişahı olarak tahta çıktı (1512). Yeni Saray’dan Eski saray’a geçen eski padişah, oradan da doğum yeri olan Dimetoka’ya giderken, güçlü bir söylentiye bakılırsa, Yavuz’un buyruğuyla zehirletilerek yolda öldürüldü.
Kendisine biat eden kardeşi Korkut’u yeniden Manisa sancakbeyliğine atayan Yavuz Sultan Selim, ardından Anadolu’ da padişahlığını ilan etmiş olan ağabeyi şehzade Ahmet’in üzerine yürüdü. Malatya taraflarına kaçan şehzade Ahmet’in bıraktığı Amasya’yı ele geçirerek Davutpa- şazade Mustafa Bey’i buranın sancakbeyliğine atadı. Sadrazam Koca Mustafa Paşa’nın önerisiyle kışı geçirmek için Bursa’ ya çekilen Yavuz, burada Ahmet’in bir baskınla Amasya’yı tekrar ele geçirdiğini, sancakbeyi Mustafa Bey’in de ona katıldığını ve Koca Mustafa Paşa’nın bu düzende parmağı olduğunu öğrenince, sadrazamı idam ettirerek yerine Hersekzade Ahmet Paşa’yı getirdi. Saltanatına rakip istemeyen padişah, Anadolu’yu istila eden büyük amcaları Ahmet’ten korkup kendisine sığınan 7-21 yaş arası 5 yeğenini acımasızca öldürttü. Yakalatarak Bursa’ya getirttiği Manisa sancakbeyi şehzade Kor- kut’u da burada boğdurttuktan (1513) sonra karşısında ağabeyi Ahmet’le onun oğulları dışında rakip kalmadığını gördü. Yavuz’un kendi devlet adamlarının ağzından sahte mektuplar yazdırarak kışkırttığı ve padişahlığa özendirdiği şehzade Ahmet, sonunda 30 bin kişilik bir orduyla Bursa üzerine yürüdü. Tuzağına düşürdüğü şehzadeyi Yenişehir’de yenerek (1513) tutsak alan Yavuz, onu da hemen idam ettirdi.
Ahmet’in büyük oğlu Osman bu savaşta ölürken, geriye kalan 5 oğlundan 3’ü İran’a, ikisi de Mısır’a sığındı. Safevi hükümdarı Şah İsmail’den kendisine sığınan osmanh şehzadelerinin teslimini isteyen padişah, bu isteğinin geri çevrilmesini bahane ederek çoktandır tasarladığı İran seferine çıktı (1514). Yenişehir ovasında yığınağını tamamlayan 150 000 kişilik türk ordusu, Konya-Sıvas-Yassıçimen üzerinden Erzincan’a ulaştı. Burada, geri dönmek isteyen bazı komutanlara kanarak onların sözcülüğünü üstlenen Karaman beylerbeyi Hemdem Paşa, dostluğuna güvendiği padişahın gazabına uğrayıp idam edildi. Erzurum geçildikten sonra, kimi komutanların da özendirmesiyle geri dönmek isteyen yeniçeriler ayaklandılar. Büyük bir soğukkanlılıkla ayaklanmacı askerlerin ortasına atılan ve çok etkileyici bir konuşma yaparak bu hareketi yatıştırmayı başaran Yavuz Sultan Selim, Tebriz üzerine yürüyüşünü sürdürdü. Çaldıran* meydan savaşı’nda (23 ağustos 1514) İran ordusunu ağır bir yenilgiye uğratarak Safeviler’in başkenti Tebriz’e girdi. Isfahanlı, güzel sesli müezzin Hafız Mehmet’le sonradan padişahın nedimi olan oğlu Haşan Can, Timur’un torunu Bediüzzaman Mirza gibi ünlülerin de aralarında bulunduğu bin kadar bilim adamı ve sanatçıyı Tebriz’den İstanbul’a gönderdi. Tüm İran’ı fethetmek düşüncesinde olan Yavuz, askerin olumsuz davranışlarını göz önünde tutarak Amasya’da kışlamak üzere geri döndü. Amasya yolunda yeniçerilerin yağmacılığa kalkışmalarını sadrazamın beceriksiz tutumuna bağlayarak çadırını başına yıktırdığı Hersekzade Ahmet Paşa’yı azledip yerine Dukakinzade Ahmet Paşa’yı sadrazamlığa getirdi.
Amasya’da kışladığı sırada Şah İsmail’in barış istemiyle gönderdiği 4 elçiyi zindana attırdı; İstanbul’a dönmek için yeniden ayaklanan yeniçerileri kışkırtıcını öğrendiği sadrazam Dukakinzade Ahmet Paşa’yı da kendi eliyle hançerleyerek öldürdü (1515). Baharda, Amasya’dan yeniden Doğu seferine çıktı ve Kemah kalesini fethetti; yazın da Hadım Sinan Paşa komutasındaki bir orduyu Maraş’la Elbistan üzerine gönderdi. Memluklar’ın müttefiki Alaüddevle Bozkurt’u Turnadağ* savaşı’nda yenerek 4 oğluyla birlikte idam ettiren Sinan Paşa, Dulkadıroğulları beyliğini osmanh topraklarına kattı. Bu zaferden sonra İstanbul’a dönen Selim I, İran seferi sırasında yeniçeri ayaklanmalarından sorumlu olan vezir İskender Paşa, sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa, kazasker Tacizade Cafer Çelebi gibi kişileri idam ettirdi ve yeniçeri ağalarının bundan böyle saraydan atanmalarına ilişkin bir kanun çıkardı. Türk donanmasının Akdeniz’ de venedik ve İspanyol donanmalarından üstün duruma gelmesini sağlamak için eskiden bizans tersanesinin bulunduğu Haliç kıyısındaki mezarlıkları kaldırtarak Fatih’in kurmuş olduğu İstanbul tersanesini 160 kızaktan oluşan büyük bir tersaneye dönüştürdü.
Diyarbakır eyaletinin merkezi olan Amid kalesini fetheden Bıyıklı Mehmet Paşa’yı Diyarbakır beylerbeyliğine, bir kez daha azlettiği Hersekzade Ahmet Paşa’nın yerine de Hadım Sinan Paşa’yı sadrazamlığa atadı (1516). Dulkadıroğulları beyliğini ortadan kaldırdığından beri Osmanlılar’a karşı savaş hazırlıklarını sürdüren Memluklar’a karşı gecikmeden harekete geçmenin zamanı geldiğini düşünen Yavuz, 70 bin kişilik bir ordunun başında Mısır seferine çıktı. Memluk hükümdarı Kansu Gavri’yi Mercidabık savaşı’nda (24 ağustos 1516) yenerek Suriye, Filistin ve Lübnan’ı ele geçirdi; Mercidabık savaşı’nda ölen Kansu Gavri’nin yerine geçen Tomanbay’ı da Ridaniye* savaşı’nda (22 ocak 1517) bozguna uğratarak Mısır’ı osmanh topraklarına katarken, 267 yıllık Memluk devletine de son vermiş oldu.
Ridaniye zaferinin ardından parlak bir törenle Kahire’ye giren Yavuz Sultan Selim, memluk sultanlarının elinde oyuncak olan son abbasi halifesi Mütevekkil’den halifeliği devraldı. Böylece Selim l’den başlayarak sonuna kadar tüm osmanh hükümdarları padişahlığın yanı sıra halifelik unvanını da taşıdılar. Mardin kalesi alındıktan, Doğu Anadolu ile Kuzey Irak’ın fethedilmesi tamamlandıktan sonra, devletini yeniden canlandırma çabasında olan son Mısır hükümdarı Tomanbay’ın ardına düşen Yavuz, onu yakalatıp idam ettirerek yeni ele geçirdiği bu topraklarda denetim ve huzuru sağlamayı başardı. Bu arada, “Mekke şerifi” de denen Hicaz emirinin Haremeyn’in (Mekke ile Medine) anahtarlarını oğlu aracılığıyla Yavuz Sultan Selim’e teslim etmesi üzerine, Hicaz da osmanh topraklarına katılmış oldu. Memluklar’ın Halep valisiyken, onlardan yüz çevirip osmanh hizmetine giren Hayırbay’ı Mısır valiliğine atayan pâdişâh, buradan Suriye’ ye geçti. Orada, Mısır seferine başından beri karşı çıktığı ve askeri savaştan soğutmak için çaba harcadığı gerekmesiyle Ridaniye savaşı’nda şehit düşen Sinan Pa- şa’nın yerine atanmış sadrazam Yunus Paşa’yı idam ettirdi. Venedik egemenliğindeki Kıbrıs’a haber salarak şimdiye kadar memluk sultanlarına ödedikleri haracı bundan böyle osmanh hâzinesine ödemeleri gerektiğini bildirip Kıbrıs dukalığını yıllık vergiye bağladı. Osmanh hizmetine giren kölemen beylerini hoş tutma siyasetini sürdürerek bunlardan Canberdi Gazali’yi Kudüs valisi yaptı. Üçüncü veziri Piri Mehmet Paşa’yı sadrazamlığa getirdi ve buyruğuna verdiği bir miktar askerle Şah İsmail’e karşı gönderdi (1518).
ikinci kez barış istemiyle kendisine başvuran Şah İsmail’in elçisini İstanbul’a gönderip Yedikule zindanına attırdı. Bu arada, Safevi devletini kesin olarak ortadan kaldırmak için hazırlıklara girişti. Ancak, yeniçerilerle Rumeli askerinin yorgunluk bahane ederek karşı çıkmaları yüzünden bu düşüncesinden vazgeçip İstanbul’a dönmeye karar verdi, ibni Habeş adlı bir alevi şeyhinin Lübnan’da çıkardığı önemli ayaklanmayı bastıran Canberdi Gazali’yi Şam valiliğine, Akkoyunlu sülalesinden Korkmazoğlu Mehmet Bey’i de Lübnan şancakbeyliğine getirdi. İpek ticaretinde İran’ı baltalamak için kesin bir ibrişim yasağı koyduktan sonra İstanbul’a geldi. Buradan Edirne’ye giden padişah, macar, venedik ve İspanyol elçileriyle yeni barış koşullarını görüşürken, kendisini mehdi ilan eden Bozoklu Celal adında bir şeyhin çevresine topladığı 20 bin kişiyle yönetime karşı ayaklandığını haber aldı (1519).
Elbistan sancakbeyi Şehsûvaroğlu Ali Bey ile Rumeli beylerbeyi Ferhat Pa- şa’yı Anadolu’daki bu ilk celali ayaklanmasını bastırmakla görevlendirdikten sonra, kendisi de her olasılığa karşı İstanbul’a döndü. Ferhat Paşa’yı beklemeden Celaliler’in üzerine yürüyen Şehsuvaroğlu’ nun ayaklanmayı tek başına bastırmayı başararak Bozoklu Celalin kesik başını İstanbul’a göndermesi ve böylece padişahın gözüne girmesi, Rumeli beylerbeyinin kıskançlıktan ona kin bağlamasına yol açtı.
Öte yandan, Cezayir’de hükümdarlığını ilan eden Barbaros Hızır Reis (sonradan Barbaros Hayrettin Paşa), İstanbul’a gönderdiği bir elçi aracılığıyla padişaha bağlılığını bildirdi. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim de Barbaros’a Cezayir beylerbeyi unvanını vererek Cezayir’i doğrudan bir osmanh eyaleti durumuna getirdi. Bosna’ya ani bir baskın düzenleyen Macarlar’ın izvornik (Svornik) sancakbeyi Hacı Mustafa Bey’i şehit etmeleri üzerine bunun öcünü almak için Macaristan seferine karar veren Selim I, İstanbul’dan Edirne’ye doğru yola çıktı (1520). Ancak, daha önce hamamda sıktırdığı sırtındaki olgunlaşmamış habis çıban azarak şirpençeye dönüşünce, Sırt köyünde kurulan otağında konaklamak zorunda kaldı ve hekimlerce uygulanan tüm iyileştirme çabalanna karşın öldü. Tahtın tek mirasçısı durumunda bulunan oğlu Süleyman I yerine geçti.
Babasına karşı ayaklanarak tarih sahnesine çıkan Yavuz’un, padişah olduktan sonra belki kendi öz babasından başlayıp kardeşleriyle yeğenlerini, ana tarafından dedesi olan Dulkadıroğulları beyi yaşlı Alaüddevle’yi, birçok vezir ve sadrazamı öldürttüğü için kanlı bir saltanata damgasını vurduğu söylenebilir. Ancak, babasını devirerek zorla tahta çıktığında Osmanh devleti doğudan ve güneyden iki büyük tehlikenin tehdidi altındaydı: İran’ da Şah İsmail’in kurmuş olduğu şii Safevi İmparatorluğu ve Kilikia’yı bile denetiminde tutan Mısır Memlukları. Bunun farkında olan Yavuz Sultan Selim, dış düşmanları ortadan kaldırma savaşımına girişmeden önce içte bütünlüğü sağlamak için tasarılarına karşıt olarak gördüğü tüm engelleyici öğelere karşı aşırı sertlikte önlemler alma gereğini duydu. Dik başlı yeniçeri zorbaları, fırsatçı devlet adamları başta olmak üzere ülkede çok kan döküldüyse de alınan sonuçlar bunların boşuna olmadığını kanıtladı. Doğuyu Safevi- ler’den, güneyi Memluklar’dan temizleyerek Anadolu’da türk birliğini sağlamayı başaran Yavuz, Çaldıran zaferiyle de şii tehlikesini bir darbede İran sınırının ötesine attığı gibi, yeniden büyük bir tehlike oluşturma olasılığını da kırdı. Anadolu’da alevi inanışlı 40 000 kişiyi öldürttü. Safevi devletini tam anlamıyla ortadan kaldıra- madıysa da Şah İsmail’in resmi devlet dini ilan ettiği Şiiliğe karşı koyu bir İslamcılık siyaseti izleyip Sünniliğin önderliğini yaparak Şiiliğin osmanh topraklanna yayılmasına izin vermedi. Doğu Anadolu, Kuzey Irak, Lübnan, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz’ı topraklarına katan Osmanh devleti, “demir pençeli padişah” denen Yavuz öldüğünde öncesine oranla iki katından çok genişlemiş durumdaydı.
Gerçek bir savaşçı olduğu için kısa süren saltanatında at üstünde düşmana kılıç sallamaktan bayındırlık işleriyle uğraşmaya pek zaman ayıramadı. Bilginlere, şairlere değer verir; tarih, tasavvuf konularıyla ilgilenirdi. Şam’da Muhittin Arabi için türbe, cami, imaret, Konya’da Mevla- na dergâhına su tesisi yaptırmasında bu ilginin payı vardır Kemalpaşazade, Ali Cemali gibi bilginler yakın çevresinde bulunuyordu. Farsçayı çok iyi biliyordu; bu dilde yazılmış Divan’\ vardır (bas. 1890, 1904; türkç. çev. 1946). Selimi mahlasıyla türkçe gazel ve musammatları, Mahremi’nin bir gazeline tahmisi günümüze ulaşmıştır. İstanbul’da Sultanselim cami- si’nin yanındaki türbesine gömülüdür.